Tolstoy'un hikâyelerinin bu ilk cildinde, yazarın farklı dönemlerinde kaleme aldığı üç önemli hikâyesini okuyacaksınız. Hikâyelerin üçünde de kar yağıyor. En erken tarihli olan Tipi (1856) ölüm korkusu, hayatta kalmak ve hatırlamak hakkında. 1861de yazılmış olan Polikuşka'nın temelinde Tolstoy'un Brüksel'deyken duyduğu köy hayatıyla ilgili gerçek bir olay yatıyor. Efendi ile Uşağı (1895) ise, insanların birbirine muhtaç olmaları, eşitlik ve kendini ve ötekini keşfetmek üzerine bir başyapıt. Bu üç hikâyeyi, Mehmet Özgülün Rusça asıllarından yaptığı çeviri ve Richard Gustafsonun Efendi ile Uşağı hakkındaki güçlü incelemesiyle sunuyoruz.
"Tolstoy konusunda da senden tamamen farklı düşünüyorum. Tolstoy muhteşem bir yazar. Hiçbir zaman anlayışsız değil, aptal değil, yorulmak nedir bilmiyor, bilgiçlik taslamıyor, teatralliğe düşmüyor. Diğerlerinden çok daha üstün."
James Joyceun, kardeşi Stanislausa yazdığı bir mektuptan, 18 Eylül 1905
Kategori |
Dünya Klasikleri
|
Cilt Türü |
Karton Kapak |
Basım Tarihi: |
Şubat 2006 |
Baskı Sayısı |
1 |
Ebat: |
|
Dil: |
Türkçe |
Kâğıt Türü: |
2. Hamur |
Sayfa Sayısı: |
195 |
ISBN: |
9750503910 |
Yazar hakkında haber bulunamadı.
Lev Nikolayeviç Tolstoy
Büyük Rus yazarı Lev Nikolayeviç Tolstoy (Leo Tolstoy), 9 Eylül 1828'de Tula'da bulunan ailesine ait Yasyana Polyana Malikanesinde doğdu. İki yaşında annesini ve dokuz yaşında babasını kaybetti. Anne ve babasının olmaması sebebiyle eğitimini halaları üstlendi ve 1943 yılında Doğu dilleri okumak üzere Kazan Üniversitesi'ne gönderildi. Fakat uzun bir süre geçmeden buradaki eğitimini yarıda bıraktı ve Hukuk Fakültesi'ne geçti. Bu fakültedeki eğitimini de yarıda bıraktı ve 1847 yılında, doğduğu yer olan Yasyana Polyana'daki çiftliğine geri döndü. Aradan üç yıl geçtikten sonra, 1851'de Rus ordusuna yazıldı ve 1854-55 arası Kırım Savaşın'da topçu teğmeni olarak görev yaptı. Bu dönemde otobiografik eserler olan Çocukluk, İlk Gençlik ve Gençlik'i ve ayrıca Tipi, İki Süvari Subayı ve Toprak Ağası'nın Sabahı'nı yazdı. Bu ilk başarılarından sonra kendini edebiyata adamaya karar veren Tolstoy, savaştan sonra St. Petersburg'a gitti, fakat burada birini radikal demokrat N. Çernişevski, diğerini muhafazakar liberal I. Turgenyev'in temsil ettiği iki edebi kampla anlaşamayarak 1857'de İsviçre, Almanya ve Fransa'yı kapsayan bir seyahate çıktı. Bu dönemde eğitim kurumlarıyla ilgilenmeye başladı ve Rusya'ya dönerek çiftliğindeki köylü çocukları için bir okul açtı. 1860'ta ikinci bir Avrupa seyahatine çıkarak buradaki eğitim kuramlarını ayrıntılı bir şekilde inceledi. Bu incelemelerin neticesinde, Batı'nın yapay ve maddeci uygarlığını, insanı bozan bir etken olarak görmeye başladı. Avrupa seyahatini bitirip Rusya'ya döndüğünde serflik kaldırılmıştı. Tolstoy, kendi bölgesinde eski serflerle toprak sahipleri arasındaki toprak ve borç anlaşmazlıklarını çözmek üzere yargıçlık görevini üstlendi. 1862 yılında komşu çiftliğinin sahibinin kızı olan Sofya Andeyevna Bers'le evlendi ve bu evliliğinden on üç çocuğu oldu. Bu dönemde yazar, 'Kazaklar, 'Sivastopol Hikayeleri ve belkide en büyük romanı olan 'Savaş ve Barışı yazdı. Napolyon Savaşları sırasında, 1865'de yazdığı "Savaş ve Barış", yaşama sunulan bir destan olarak nitelendirilir. Bu romanda geniş bir zaman sürecinden bahsedilmesi, somut özelliklerin canlandırılmasında kaydedilen yüksek başarı düzeyi, sayıları beş yüzü aşan sayıda kişiyi içermesi, öykünün dallanıp budaklanarak ilerlemesi bu eseri başyapıtlardan biri haline getirmiştir. Eser geniş ve detaylı olması nedeniyle tarihi bir belgesel niteliği dahi taşır . Bu kadar çok sayıda karaktere rağmen, her bir karakter diğerlerinden çok farklı özellikler taşır. Tolstoy, 'Savaş ve Barış adlı eserinin yayımlanmasından sonra, yıldan yıla artacak bir bunalıma girdi. Bu bunalımın izleri, 1877 yılında yayımlanan, ikinci büyük romanı sayılabilecek 'Anna Karenina adlı romanında da görülür. Bu romanda yazar, aileleri mutsuzluğa götürebilecek etmenleri araştırıp, kendimizi sorgulamaya sevketmiştir. Tolstoy, 1880'den sonra Hristiyanlıktaki ölümsüzlük düşüncesini, Ortodoks Klisesi'ni ve her türlü siyasal iktidarı yadsıyan, kendine özgü bir tür hristiyanlık anarşizmi geliştirmeye başladı. Düşüncelerini açıkladığı Dogmatik Teolojinin Eleştirisi'', O Halde Ne Yapmalıyız?'' ve Tanrı'nın Hükümdarlığı Kendi İçimizdedir'' adlı makalelerin yayımlanmasından sonra 1901'de Kilise tarafından afaroz edildi. Bu dönemde yazdığı 'İvan İlyiç'in Ölümü, 'Kreutzer Sonat, 'Hacı Murat ve son büyük romanı sayılabilecek 'Diriliş gibi eserleri, aynı manevi arayışa, ahlâksızlıkla suçladığı sanatı ve dogmalar ve mucizeler üreten Kilise'yi yadsıyışına işaret eder.
1900'lerden itibaren bir yandan mülkiyet konusundaki radikal fikirleri nedeniyle ailesiyle arası açılırken, diğer yandan aydın Rus gençleri arasında giderek daha çok tanındı. Bu ikisi, derin bunalımını ve manevi yalnızlığını arttırdı. 7 Kasım 1910'da ailesini terk etmeye karar vererek yanına en küçük kızı ve doktoruyla yola çıktı. Ancak birkaç gün sonra Astapovo tren istasyonunda zatürreden ölmüş olarak bulundu.
Kullanıcı Yorumları
Henüz hiç yorum yapılmadı.
Yorum Yap
Yorum yapmak için kullanıcı hesabınızla giriş yapmalısınız!
Giriş yapmak için lütfen tıklayınız.